Maximus’un gücü adına
Müjde Işıl – “Bu hayatta yaptıklarımız sonsuzlukta yankılanır” demişti Maximus, ordusunu savaşa hazırlarken. Ridley Scott yönetmen olarak, Maximus’u canlandıran Russell Crowe da oyuncu olarak yaptıklarıyla sonsuzlukta yankılanıyor ve yankılanacak. Ancak bu, 90’ına merdiven dayamış Scott’a yeterli gelmemiş görünüyor ki 2000 tarihli başyapıtı “Gladyatör”ün devam filmini çekti, neredeyse çeyrek asır sonra. “Top Gun” ve “Beetlejuice” gibi yıllar yıllar sonra gelen bir devam filmi. Üstelik bu sefer sadece sevilen ya da popüler bir ana akım filminin değil, modern bir başyapıtın devamı var karşımızda.
Ridley Scott’ın neden ikinci filme soyunduğu konusunda iki sebep öne çıkıyor. Öncelikle teknolojinin ilerlemesiyle ilk filmde yapamadıklarını, gerçekleştiremediği hayallerini hayata geçirmek istemiş. Örneğin ilk filmde kullanmayı istediği ama efektle çok pahalıya mal olacağı için vazgeçip kaplana dönüştürdüğü gergedanı devam filmine koymuş. O da yetmemiş, bugünkü imkânların elverdiğince Orta Dünya’dan fırlamış gibi görünen devasa maymunları da eklemiş filme. Kolezyum’u suyla doldurtup çinde gemi savaşı yaptırması da Scott’ın çeyrek asır sonra çektiği devam filmine eklediği yenilik.
‘Öteki’nin cephesi
Diğer sebep ise daha çok saygıyı hak ediyor. İlk filmin barbar dediği ‘öteki’nin cephesinden bakıyor ikinci film. Afrika topraklarını işgal ediyor Roma orduları bu kez. Başkahraman Hanno’nun, Roma İmparatorluğu için “İşgal edip barış getirdiklerini söylüyorlar” demesi, emperyalizmin Orta Doğu ve Afrika hedefine gönderme. Marcus Aurelius’un adil ve huzurlu Roma hayali ise ABD’nin suikasta kurban giden efsanevi başkanı JFK’nin Camelot hayaline benziyor. Bunlara ek olarak Scott, filmlerinde vurgulamayı sevdiği ama ilk filmdeki erkekler dünyasında pek alanı olmayan güçlü kadın imajını, ikinci filmde kısa bir sahnede de olsa Hanno’nun savaşçı eşi üzerinden veriyor.
İkinci filmin senaryosu, Scott’un yakın zamanda çektiği “All the Money in the World/Dünyanın Bütün Parası” ve “Napolyon”un da senaryolarını yazan David Scarpa’ya ait. İlk filmin üzerine fazla bir şey eklememiş Scarpa. Daha doğrusu, ekleyecek ya da düzeltecek bir eksiklik, boşluk yok ilk filmde. İkinci film, öncülünün adımlarını takip ediyor: Savaş, esir düşme, gladyatör olma ve intikam. İlk filmin senaristleriyle çalışılsa sonuç daha efektif olurdu muhtemelen. Devam filminin, ilk filmi geçmek gibi bir baskınlığı yok aslında. Başından sonuna ilk filmi yücelterek, onu referans alarak ilerliyor hikâye. Öncülünün ihtişamını yakalayamasa da kendi evrenini kurmayı başarıyor doğrusu. Commodus yerine ikiz imparator var kötülüğü temsilen. Maximus’un ruhunu ise Pedro Pascal’ın canlandırdığı Marcus Acacius’da görüyoruz. Pascal’ın başarıyla canlandırdığı bu karakter ise hikâyeden çok çabuk çıkarılıyor. “Galyatör II” başyapıtın devamı değil de epik bir film olarak izlenirse daha sürükleyici ve keyifli. İlki kadar vurucu olmasa da yeni bir mottosu bile var: “Bizim olduğumuz yerde ölüm yok; ölümün olduğu yerde biz yokuz.” Scott’ın 90’ına yaklaşırken vizyonunu taze tutabilmesi takdire şayan. Yine de “Gladyatör II” savaş sahnelerinde, gladyatör dövüşlerinde ve özellikle de finalde, ilk filmin epeyce gerisinde kalıyor.
Yeni gladyatör
Paul Mescal’ın yeni gladyatör olacağı netleştiğinden beri genç oyuncu ile orijinal gladyatör Russell Crowe karşılaştırıldı hep. Ortada karşılaştırmayı gerektirecek bir durum yok aslında. Crowe’un oyunculuk gücü ve karizması zirvede duruyor. Mescal çocuksu yüzünün dezavantajını kapatıyor ve elinden geleni yapıyor. Köle tüccarı Macrinus’u canlandıran Denzel Washington’ın performansı yurt dışında çok beğenildi ve hatta üçüncü Oscar’ını kazanabileceği bile iddia ediliyor. Washington’ın bu filmdeki performansında, aktörün alıştığımız oyunculuğunu aşan bir durum yok ama karakterinin, filmdeki en detaylı yazılmış kişi olmasının avantajını yaşıyor.
“Gladyatör II” gişede nasıl ilerler, Oscar’da şansı ne olur, net bir şey söylemek zor ama Hans Zimmer’ın “Now We are Free” bestesinin hâlâ en iyi film müziklerinden biri olmasının ve “Gladyatör”ün eskimeyen anlatısının sinemaya ışık tutmasının, zihnimizin bir köşesinde duracağı kesin.